Skip to content Skip to main navigation Skip to footer

“Kültür-sanat popüler kültürün hakimiyetinde”

19.09.2017

Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin düzenlediği 4. Babıali Günleri etkinlikleri kapsamında Sultanahmet Amfi Tiyatro’da “Kültür Sanat ve Medya” paneli gerçekleştirildi.

Radikal Gazetesi Kültür-Sanat Editörü Şenay Aydemir, Türkiye Yazarlar Sendikası Önceki Başkanı, yazar-şair Enver Ercan ve Türkiye Yayıncılar Birliği Başkanı Metin Celal’in konuşmacı olarak katıldığı panelin moderatörlüğünü TGC Başkan Vekili Turgay Olcayto yaptı.

Olcayto, “Popüler kültürün bu baskıcı etkisine rağmen özellikle Anadolu’da genç gazetecilerin yazım dünyasına büyük ilgi gösterdiklerini gözlemliyoruz. TGC olarak pek çok il ve ilçede yerel basın seminerleri düzenliyoruz. Bu seminerlerde çok nitelikli dergilere, şiir ve yazılara rastlamak insanı şaşırtmıyor. Bu bakımdan genç kuşakların bir süre sonra popüler kültüre karşı nitelikli yazım açısından daha etkin olacaklarını düşünüyorum” dedi.

TGC Başkan Vekili Turgay Olcayto sözlerini şöyle tamamladı: “Kültür sanatın medyaya yansımasına bakarsak, ana akım medyanın şirket kriterlerine dönüştüğünü görüyoruz. Kültür sanat, o gazetelerde popüler kültürün hakimiyetinde bu kadar yapılabiliyor demek ki. Genel çerçevede sistem nedeniyle umutsuz olmama rağmen, gençlerden yana çok umutluyum. Fazla umutsuz olmamak gerekiyor.”

“Gazetecilik deneyimimiz yok”

Panelin ilk konuşmacısı olan Radikal Gazetesi Kültür-Sanat Editörü Şenay Aydemir, “Öncelikle kültür-sanat ve medya deyince önce işin medya ayağını ayırmakta fayda olduğunu düşünüyorum. Genel bir medya tanımı yapabilirsek kültür sanatın onun içerisinde yer alma biçimini algılayabilmemiz daha kolay olacaktır” dedi.

Aydemir şunları söyledi. “Özellikle son 20-25 yıldaki sermaye dönüşümünün medya üzerinde yarattığı etkilerin sonuçlarını bugün daha net bir şekilde görüyoruz. İçerden birisi olarak şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki, gazetelerin özellikle ekonomi sayfalarının, politika sayfalarının daha çok kendi gündemini üreten değil, belli üretilmiş gündemleri birbirinin benzeri şeklinde sunan bir formata dönüştüğü bir dönemden geçiyoruz. Dolayısıyla bununla beraber popüler kültür hadisesi de gazetelerin bütün içeriğinde veriliyor. Bugün baktığımızda belirli gazeteler dışında ana akım gazetelerin hemen hemen hepsi birbirinin aynı haberleri sunar durumdalar. Dolayısıyla mesele popüler haberin ya da o sermaye dönüşümünün içerisinde öne çıkan unsurların haber olmasına geldiğinde, kültür-sanat ister istemez bunun dışında kalıyor. Bu işin bir ayağı. Öbür ayağındaysa geleneksel olarak bizim, dergi geleneğimiz çok köklü olmasına rağmen, kültür-sanat meselesine ağırlık veren, önem atfeden bir gazetecilik deneyimimiz yok. Şu an için baktığınızda satış tirajı 100 binin üzerine çıkmayan bazı gazetelerde kültür-sanat haberciliğine ağırlık verildiği gözleniyor. Ana akım medya ise son birkaç yıla kadar kültür sanat haberciliğini görmezden geldi. Son bir iki yıl içerisinde kültür sanata yarım sayfa dahi olsa yer vermeye çalışan, kültür-sanat servisi kurmaya çalışan gazeteler de var. Ama bunlar ağırlıklı olarak bir tür PR bombardımanından seçilmiş haberlerle ilgili. Bugün genel olarak medyaya baktığımızda problem bu.”

Kültür sanat gazeteciliğinin medya içerisindeki durumuna dair görüşlerini aktaran Aydemir, şöyle konuştu: “Bugün kültür sanat gazeteciliği bir açmazla karşı karşıya. Bir taraftan büyük sermaye grupları yarı sosyal sorumluluk, yarı prestij ve yarı ticari amaçlarla kültür sanat alanının içine girerek koleksiyonlar yapıyor, çeşitli kültür sanat faaliyetlerinde bulunarak mekanlar üretiyor ve bu mekanlarda önemli işlere imza atıyorlar. Ama öte taraftan da kendi üsluplarını yaratarak baskı oluşturuyor ve burada üretilen her şeyin daha iyi, daha güzel olduğuna dair genel bir kanının ortaya çıkması gibi bir sonuç doğuruyorlar. Yani belirli sanat galerilerinin, müzelerin yaptıkları her sergi, her etkinlik, bağlı oldukları sermaye ya da medya grubunda koşulsuz bir şekilde kabul ediliyor. Bu Türkiye’de kültür sanat alanındaki en büyük kayıplardan biridir ve eleştiriyi de öldüren bir durum haline gelmiş durumdadır.

Popüler alanın baskısı altında kalma hali kültür sanat sayfalarını, kültür sanat yöneticilerini de baskı altına alıyor. Bugün o sayfalara girmesi gereken haberleri daha çok bir kitabın ne kadar sattığı, bir filmin ne kadar izlendiği, bir tablonun değerinin ne olduğu gibi kriterler belirlemeye başladı. Bu baskı ister istemez sanat değeri taşıyan haberlerin kültür sanat sayfasından giderek uzaklaşması sonucunu doğurdu. Siz kültür sanat servisi çalışanı olarak istediğiniz kadar direnin, yöneticilerin görmek istedikleri popüler haberler oluyor. Aslına bakılırsa bu çatışmada kaybeden sürekli biz oluyoruz. Çünkü ertesi gün başka bir gazetede o haberin olması, bizim gazetemizde olmaması probleme dönüşmeye başlıyor.

Genel medya içerisinde kültür sanat alanının birkaç gazete dışında görmezden gelinmesi, bir tür görevmiş gibi algılanması, işin uzmanlarının çalıştırılmaması gibi bir sonucu da doğuruyor. Medya, kültür sanat alanında yetkin insanları istihdam etmediği için ister istemez bu alanda yürütülen haberler ve ürünlerin kalitesi de düşüyor.”

“Kültür-sanat sayfası harcanıyor”

Türkiye Yazarlar Sendikası önceki Başkanı Enver Ercan, 1986-87 yıllarında Güneş gazetesinin kültür sanat servisinde çalıştığını, o dönem en iyi kültür sanat servisinin Cumhuriyet gazetesinde olduğunu ve Güneş gazetesi çalışanları olarak Cumhuriyet’le çekişen, onu geçmeye çalışan bir sanat sayfası yaptıklarını anlatarak şunları söyledi:

“1986-87 döneminde de kültür sanat servislerinin sıkıntıları farklı değildi. Fakat şimdiki jenerasyonun işi daha da zor. Çünkü sermaye grupları medyada kendini daha yoğun olarak hissettiriyor. Sermaye gruplarının ilişkide olduğu yayın grupları, sinema grupları ve kültür sanat gruplarıyla daha sıkı bir alışveriş içinde olmak zorunda. Yayıncı biri olarak işin daha çok edebiyat ve kitap bölümünden söz etmek istiyorum. Bugün kitap eklerine baktığımızda, ki sadece 12, 13 kitap eki var ama bu eklerde kendini okutan eleştirel yazılardan, yorumlardan çok kitapların tanıtımına ve satışına yönelik çalışmaların olduğu görülüyor. Bugün baktığımızda medyanın dergi ve kitap birimlerinde büyük bir bilgi bombardımanı olduğunu ve bu bombardıman içinde ister istemez son derece kirli bir bilgi akışının olduğunu da görüyoruz. Bunu süzerek ayıklamak, okurlara doğru olan bilgileri sunmak o kadar da kolay değil. 1985’lerde Türkiye’de yılda toplam 3-4 bin kitap basılıyorken, bugün bu sayı 35 bine çıkmış durumda. Gazetelerin basılan bütün kitapları tanıtması, hepsine aynı seviyede ilgi göstermesi mümkün değil. Gazetecilikte ilan gelince ilk harcanan sayfa kültür sanat sayfasıdır. Bu dün de öyleydi, bugün biraz daha artmış olabilir. Çünkü büyük paranın girdiği yerde düşünceler fazla yer bulmaz. Paranın ve sermayenin kendine göre işleyiş biçimi vardır. Burada işine yarayana yer vermeye, onu öne çıkarmaya özen gösterir.

Sektörün sorunları eskiden de farklı değildi ama bugün sorunlar daha da ağırlaşmış olarak devam ediyor. Bu, tartışmalarla ya da doğru yolu gösteren çalışmalarla üstesinden gelinecek bir olay değil. Artık edebiyatın, insanların yaşamında çok fazla yer tutmadığını biliyoruz. Yani bir ihtiyaç yaratmıyor. Yaratmadığı için de medya bunu malzeme olarak kullanmıyor.”

4. Babıali Günleri’nin 3. gününde moderatörlüğünü TGC Başkan Vekili Turgay Olcayto’nun yaptığı “Kültür Sanat ve Medya” paneline, Radikal Gazetesi Kültür-Sanat Editörü Şenay Aydemir, Türkiye Yazarlar Sendikası önceki Başkanı, yazar-şair Enver Ercan ve Türkiye Yayıncılar Birliği Başkanı Metin Celal katıldı.

TYB:”Medya ilan alarak yaşıyor”

Türkiye Yayıncılar Birliği Başkanı Metin Celal Zeynioğlu, medyadaki kültür sanat sorununa yayıncılık sektöründe yaşanan endüstrileşme açısından bakmak istediğini belirtti.

Zeynioğlu, “Kültür endüstrisi, mümkün olduğunca geniş kitleye ürünlerini ulaştırma amacıyla çalışan bir endüstri. Kültür endüstrisinde kültür satılabilir, alınabilir. Bu endüstrinin diğer sanayilerden pek de farkı yok. Bunun temel unsurları ilk bakışta sinema ve müzik olarak görülebilir ama, Türkiye’de özellikle son 20 yılda yayıncılık sektöründe de benzer gelişmeleri yaşadık. Medyanın endüstrinin gelişmesinden uzak olması mümkün değil. Çünkü medya bugün okura gazete satarak para kazanmıyor.”

Zeynioğlu, şöyle konuştu: “Medya televizyonda olsun, gazetede olsun, radyoda olsun ilan alarak yaşıyor. Şimdi işin içinde ilan unsuru varsa o zaman bazı hassasiyetlerin geriye gitmesi gerekiyor. Mesela artık eleştiri yapmak mümkün değil. Çünkü siz herhangi bir kitap hakkında, herhangi bir film hakkında olumsuz en ufak bir imada bulunduğunuz anda ilan verenler birden bire şok geçirmiş gibi yerlerinden fırlıyorlar. Çünkü topluma yansıtılmış olan bir imaj var ve o imajın pürüzsüz olarak kalması gerekiyor.”

Televizyon ve radyolarda durumun çok daha vahim olduğunu belirten Zeynioğlu, “17 ulusal kanal var. Bir iki kanal dışında, bunların hemen hemen hiçbirinde kitap programı yok. Mevcut zamanda kültür sanata önem verdiğini söyleyen kanallarda bile bu programlar kaldırıldı. Kitap programlarına radyolarda biraz daha fazla rastlıyoruz çünkü radyoların daha çok vakti olduğu için zaman doldurması gerekiyor. Yayıncılık açısından baktığımızda endüstrileşme görülüyor. Her okur da bunu hissedebiliyor. Her sene yaklaşık 20 civarında yazar, reklam kampanyaları ve basınla kurdukları iyi ilişkiler dolayısıyla finanse ediliyor, tanıtılıyor. Tüm basın organları, ilan veren kuruluşlar, onlara yoğun ilgi gösteriyor. Basının tanıtması, reklamcının ilan vermesi sonucunda bu kitapların satışlarında büyük artış yaşanıyor. Sonuç itibariyle bu noktada medya-reklam veren ilişkisinin üzerinde daha çok durulması gerekir. Gazeteciliğin birinci temel unsuru haber yapmaktır. Sadece kültür sanat sayfalarında değil, gazetelerin diğer sayfalarında da habere önem verilmiyor” diye konuştu.

Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın geçen yıl TÜİK’e yaptırdığı, 600 kişinin katıldığı bir araştırmanın sonuçlara göre Türkiye’de televizyon izlenme oranının çok yüksek olduğunu belirten Zeynioğlu, anket sonuçları hakkında bilgiler verdi.

Zeynioğlu şunları söyledi: “Yapılan araştırmaya göre katılımcıların yüzde 23,7’si televizyon izliyor. Yüzde 17.8’i kitap, dergi ve gazete okuyor. Yüzde 9.4’ü internet başında vakit geçiriyor. Cevap verenlerin yarısından fazlası ise internet kullandığını söylüyor. Yani internet hayatımıza ağırlığını koymuş vaziyette. En çok okunan basılı materyal yüzde 47.11’le kitap. İkincisi yüzde 34.45’le gazete, üçüncüsü de yüzde 4.78’le dergi. Hiç okumam diyenler yüzde 11.70. Sonuçta ortaya çıkan tablo, boş zamanlarda en çok televizyon izlendiği, kitapların rastgele seçildiği ve düzensiz okunduğu. Bizim yaptığımız araştırmaya göre geçen sene yaklaşık 35 bin çeşit kitap yayınlandı. Türkiye’de en çok kitap okuyan grup, 7-14 yaş grubu. Aslında bu Türkiye açısından çok sevindirici bir şey. Çünkü biliyoruz ki, dünyanın genelinde çocuklar kitap okumuyor. Kültür düzeyi düşürüldükçe, televizyon dizileri daha çok izleniyor, popüler müzik dinleyicisi giderek artıyor. Böylece popüler diye adlandırdığımız kitaplar daha çok okunuyor.”

Bizim Gazete
19.09.2011