Skip to content Skip to main navigation Skip to footer

Milli Eğitim Bakanlığı Yayıncılığımızı İtibarsızlaştırmamalı

BASIN AÇIKLAMASI

12.10.2018

T.C. Milli Eğitim Bakanlığı Ortaöğretim Genel Müdürlüğü tarafından 25 Eylül 2018 tarihinde Valiliklere gönderilen, Milli Eğitim Bakan Yardımcısı Sayın Mustafa Safran imzalı, “Yayın Aldırılmaması” konulu yazıda, öğrencilere ücretsiz dağıtılan ders kitapları dışında hiçbir yardımcı ders kitabı ve materyalinin okullarda tanıtımlarının yapılmaması, velilere aldırılmaması, kullanılmaması talimatı verilmekte, Valilikten buna uymayanlar hakkında işlem yapmaları istenmektedir.

Yayın Aldırmama Yasağı Milli Eğitimin Genel Amacına Aykırıdır

Ortaöğretim Genel Müdürlüğü yayın aldırılmaması yasağına gerekçe olarak Milli Eğitim Bakanlığı Ders Kitapları ve Eğitim Araçları Yönetmeliğinin 37’inci maddesinde yer alan “Bakanlık tarafından belirlenmeyen ders kitapları ile okutulacak diğer eğitim araçları öğrencilere aldırılamaz” düzenlemesini göstermektedir.

Hiçbir yönetmelik kanuna ve Anayasa’ya aykırı olamaz.

“Eğitim ve Öğretim Hakkı ve Ödevi” başlıklı Anayasa’nın 43. Maddesi; eğitimin çağdaş bilim ve eğitim esasına göre yapılmasının anayasal bir zorunluluk ve görev olduğunu belirtmektedir. 1739 sayılı Milli Eğitim Kanunu 2. maddesinde; hür ve bilimsel düşünme gücüne, geniş bir dünya görüşüne sahip, insan haklarına saygılı, kişilik ve teşebbüse değer veren, topluma karşı sorumluluk duyan; yapıcı, yaratıcı ve verimli kişiler olarak yetiştirmenin milli eğitimin genel amacı olduğu ifade edilmiştir.

1739 sayılı Kanun’un 52. Maddesinde “Eğitim Araç ve Gereçleri”nin “eğitim kurumlarında kullanılacak ders kitapları ile öğretmen ve öğrencilere kaynak ve yardımcı olacak basılı eğitim malzemesini, milli eğitimin genel amaçlarının gerçekleşmesine yararlı olacak diğer eserleri ve eğitim araç ve gereçlerini” kapsadığı belirtilmiştir.

Ortaöğretim Genel Müdürlüğü’nün görevi, yayın alımını yasaklamak değil tam tersine milli eğitimin genel amaçlarının hayata geçirilmesini sağlamaktır. Bu genel amaca yayın aldırılmaması yasağı ile ulaşmak mümkün değildir. Hiçbir yönetmelik maddesi, en üstün yarar olan milli eğitimin genel amacının hayata geçmesini engelleyecek şekilde yorumlanamaz ve uygulanamaz.

Bilimsel Olarak İçeriği Yeterli Farklı Kaynaklara Ulaşabilmek Milli Eğitimimizi Güçlendirir

Ülkemizin de kurucularından olduğu Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü’nün (OECD) 15 yaşa uyguladığı PISA araştırmasının 2015 sonuçlarına göre, Türkiye 72 ülke arasında matematik alanında 49’uncu, okuma yeterliliğinde 50’nci ve fen bilimleri alanında 52’nci sıradadır. Ülkemizin 2012’ye kadar aldığı puanlarda yükseliş varken, 2015’te, ilk kez araştırmaya katıldığımız 2003’ün dahi gerisine düşmüş durumdayız. Çocukların %51,3’ü matematikte, %44.5’i fen bilimlerinde en kötü seviyede, okuma yeterliliğinde bu oran %40. En iyilerin oranı da düşüşte, matematikte 1000 çocuktan 8’i, fen bilimlerinde 1’i, okuma yeterliliğinde ise 3’ü en iyi seviyede. Yani 1000 çocuktan 3’ü okuduğunu anlıyor.

Bu üzücü veriler bize Türkiye’de eğitim kurumlarının ve yayıncıların en önemli ortak görevlerinin okuma kültürünü geliştirmek ve kaliteli eğitim içeriklerini artırmak ve teşvik etmek olduğunu apaçık gösteriyor.

Tüm dünyada kaliteli eğitimin ön koşullarından biri kaliteli içeriktir. Eğitimde kullanılan materyal çeşitliliğinin ve içerik kalitesinin artması, eğitimdeki başarıyı yükselten en önemli faktörlerden biridir. PISA sonuçlarına göre eğitim başarısı yüksek olan Finlandiya, Estonya gibi ülkelerde ders kitap ve materyallerini seçme konusunda okullar ve öğretmenler tamamen özgür bırakılmaktadırlar. Ders kitaplarının ve diğer ders materyallerinin maddi külfetiyle ilgili olarak velilere destek olmak isteyen bazı ülkelerde, öğrencilere tüm ders materyalleri için yıllık bir bütçe sağlanmakta, kullanılacak materyalleri seçme özgürlüğü yine öğretmenlere bırakılarak çeşitlilik korunmaktadır. Milli Eğitim Bakanlığının “velilere maddi külfet oluşturulmamalı” gerekçesini haklı buluyoruz ancak bu sorunun çözümü öğrencileri kitaplardan mahrum etmek değildir. Dünyadan örneklerde gördüğümüz gibi; okullara, çeşitli kitap ve materyalleri kullanabilmeleri için yeterli bütçe verilerek veya başka yöntemler geliştirilerek bu sorun rahatlıkla çözülebilmektedir.

Eğitim hamlesi iddiasıyla yola çıkan ülkelerin tavrı hem eğitim kurumlarının hem öğretmenlerin hem de yayıncıların gelişimini destekleyerek onların bilgi ve birikimlerine güvenmek, müfredat geliştirme süreçlerinde onlarla iş birliği içinde olmak ve kullanılacak materyalleri seçme özgürlüğü tanıyıp bu alanda rekabeti teşvik ederek içerik kalitesinin sürekli artmasını sağlamak olmuştur.

Türkiye’de eğitim hamlesini başarılı kılacak en temel adım, çeşitli ve kaliteli içeriklerle beslenen öğretmenler ve zenginleştirilen derslerdir. Aksi halde feda edilen sadece yayıncılar değil, aynı zamanda okuma kültürü ve eğitim başarısıdır. Bu kaybın bir örneğini, sınav maratonunda özel okullar ile devlet okulları arasındaki haksız rekabette görüyoruz. Özel okullar çok çeşitli kaynak kitaplar kullanmanın avantajıyla öğrencilerini sınavlara etkin biçimde hazırlarken, devlet okulu öğrencileri bu yarışta çok geride kalıyor, aralarındaki fark giderek açılıyor, ki bu da milli eğitim politikasında vurgulanan fırsat eşitliğine ters bir sonuçtur.

İçerik üretme süreci, teknik bilginin iyi anlatma becerisiyle birleştirildiği karmaşık ve sürekli gelişen bir süreçtir. İçerik üreticileri olan yayıncılar; yazarlar, editörler, diğer eser sahipleri ve alan uzmanlarıyla birlikte, eğitimde dünyadaki gelişmeleri ve öğrenme modellerini takip ederek, dijitalleşmeye de yaptıkları yatırımlarla hem müfredata uygun hem öğretmenleri destekleyecek hem de öğrencilerin öğrenme ilgisini sürekli kılacak üretimleriyle eğitime değer katmaktadırlar.

Bu katma değere bu şekilde sırt çevrilmesi ve içeriğe erişimin bu kadar zorlaştırılması, yayıncılığın itibarsızlaştırılmaya çalışıldığını akla getirmektedir; bu tavrı anlamak ve kabul etmek mümkün değildir.

Milli Eğitim Bakanlığı eğitim hamlesinde yayıncıları dışlamamalı, dünya standartlarına ulaşmış ülkemiz yayıncılığının içerik kalitesine, birikimine ve iyi içerik geliştirme becerisine güvenmelidir. Okuduğunu anlayan, öğrenme becerisi yüksek, uluslararası alanda kimseden geride kalmayan, öğrendiklerinden yeni bilgiler üretebilecek bir gençlik ve toplum oluşturma görevinin farkındalığıyla hareket edilmeli ve yayıncılığı kısıtlayan politikalar yeniden düzenlenerek yayıncılarla el ele verilmelidir.

Türkiye Yayıncılar Birliği