Ebru Şenol – José Borghino Söyleşisi
Türkiye Yayıncılar Birliği’nin davetiyle 38. İstanbul Kitap Fuarı’nın açılışı için İstanbul’a gelen Uluslararası Yayıncılar Birliği Genel Sekreteri José Borghino ile Türkiye Yayıncılar Birliği Genel Koordinatörü Ebru Şenol’un 1 Kasım 2019’da Türkiye Yayıncılar Birliği ofisinde gerçekleştirdiği söyleşinin videosu ve Türkçe özeti:
EŞ: Uluslararası Yayıncılar Birliği – IPA Genel Sekreteri José Borghino’yu bugün İstanbul’da ofisimizde ağırlıyoruz. Sizden biraz hem IPA hakkında hem de dünyada yayıncılıkla ilgili gelişmeler hakkında bilgi almak isteriz. Bize öncelikle biraz kendinizden bahseder misiniz?
JB: Burada olmaktan çok mutluyum. Evet, İstanbul’a daha önce 4-5 kez geldim ama Kitap Fuarı’na ilk kez geliyorum. Avrupa’da doğdum ama Avustralya’da büyüdüm. Eğitim yayıncılığı yapan pek çok küçük yayınevinde çalıştım, daha sonra bazı eleştiri dergileri çıkardım, bir dönem Avustralya hükümetinin kültür konseyinde çalıştım. Avustralya Yazarlar Birliği’nin yöneticiliğini yaptım, bir süre Sydney Üniversitesi’nde gazetecilik dersleri verdim. Bir haber dergisinin editörlüğünü yaptıktan sonra Avustralya Yayıncılar Birliği’nin medya ve iletişim işlerini yürüttüm. 2013 yılında IPA’nın Politika Direktörü oldum, 2015’ten beri de Genel Sekreterlik görevini yürütmekteyim.
EŞ: Türkiye Yayıncılar Birliği de IPA üyesi. IPA üyeliğiyle ilgili düşüncelerinizi bizimle paylaşır mısınız, IPA’ya üye olmanın nasıl avantajları var?
JB: IPA, dünyadaki yayıncıları temsil etmek ve korumak için çalışıyor. Dünya Fikri Mülkiyet Örgütü (WIPO-OMPI), Birleşmiş Milletler (BM), Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) gibi uluslararası forumlara ve başka birçok büyük uluslar üstü örgüte gidiyor ve yayıncıların ihtiyaçlarını anlatıyor, destekliyor. Bu konular güçlü telif hakları ile yayınlama özgürlüğü. Bunu yapan tek uluslararası yayıncılık örgütü biziz. 69 ülkeden 84 üyemiz var, yakın zamanda birkaç üye daha katıldı, yani hala büyüyoruz. Hükümetlerle, Bakanlarla, onların politika danışmanlarıyla ve genel kamuyla yayıncıların ne yaptıkları ve neye ihtiyaç duydukları hakkında konuşuyoruz.
EŞ: Sizce IPA’nın faaliyetlerinin hükümetler üzerinde veya savunduğunuz konular üzerinde olumlu etkisi oluyor mu?
JB: Bu her zaman devam eden süreçlerden biri. Bazen bir zafer kazanıyoruz, sonra bir başarısızlık yaşıyoruz. Farklı ülkelerde farklı şeylere odaklanmamız gerekiyor. Her zaman doğru mesajları vermek, telif haklarını ve yayınlama özgürlüğünü nerede tehdit altında olursa olsun her zaman destekleyen bir duruşunuzun olmasıyla ilgili bir şey bu. Ne yazık ki, gittikçe daha fazla ülkede yayınlama özgürlüğünün tehdit edildiği örnekler görüyoruz. Bu bazen hükümetler tarafından oluyor, bazen hükümet dışından müdahalelerle oluyor. Bu yüzden sürekli olarak izlememiz ve tepki vermemiz gerekiyor. Her yıl bireysel yayıncılara ve yayınevlerine cesaretleri için Prix Voltaire veriyoruz. Telif hakları bakımından da aynı şey geçerli. Şu anda, dünyanın gelmiş geçmiş en büyük şirketleri, telif haklarını sarsmaya çalışıyorlar. Onlar için başka birinin telif hakkı olan eserine erişim özgürlüğü, kendi iş modellerinin merkezini oluşturuyor. İçeriğe sözde “ücretsiz” erişim veriyorlar ve bunun üzerinden kendi reklama dayalı iş modellerini işletiyorlar. Her yerde şunu söylüyoruz, bir şey yaratan biri, eğer kendi ücretsiz vermek istemiyorsa, o yaratımı karşılığında ödeme almalı. Telif hakları, yaratıcıların yaşamlarını sürdürmelerini, ailelerini geçindirmelerini, çocuklarının okula gitmelerini sağlayan bir sistem ve bu kapsamda yayıncıların da savunulacak hakları var. Görüyoruz ki, telif hakları ile ilgili tartışmalardaki pek çok örgüt, büyük teknoloji firmaları tarafından fonlanıyor. Biz de buna karşı güçlü bir mücadele veriyoruz ve bence yerimizi iyi savunuyoruz. Bence zaman değişiyor, insanların artık büyük teknoloji firmalarının bunu iyilik için yaptığına inanacak kadar naif olmadıklarını düşünüyorum, bu firmaların daha önce hiçbir firmanın kazanmadığı kadar çok para kazandıklarının farkındalar. Mesajlarımızın yerine ulaştığını düşünüyorum.
EŞ: Türkiye Yayıncılar Birliği olarak IPA’nın pek çok komitesinde yer alıyoruz, çoğu toplantıya katılıyoruz. Bu toplantılara katılıp dünyadaki gelişmeleri ve IPA’nın çabalarını gördüğümüzde, biz de vizyonumuzun genişlediğini fark ediyoruz. Teşekkür ederiz yaptıklarınız için.
JB: Asıl biz size teşekkür ederiz, ben gerçekten Türkiye Yayıncılar Birliği’nin en iyi üyelerimizden biri olduğuna inanıyorum. Çok aktifsiniz, sizinle konuştuğumuzda veya bir şey sorduğumuzda mutlaka cevap veriyorsunuz. Yayınlama özgürlüğü alanımızda güçlü bir katılımcısınız. Eğitim Yayıncıları Forumunun önümüzdeki yıl bir toplantısını da Haziran ayında Türkiye’de yapacağız.
EŞ: Şu anda İstanbul Kitap Fuarı için buradasınız. Dünyada yayıncılığa global bakış temalı bir panelde konuşmacı olacaksınız. Dünyada yayıncılıkla ilgili ne düşünüyorsunuz? Yayıncılık parlayan bir yıldız mı, yoksa bütün dijital ve teknolojik meseleler ile birlikte sorunlar artıyor mu?
JB: Ülkeden ülkeye değişiyor. Ama genel olarak durum karamsar değil. Bence basılı kitap geri geldi. Gerçi hiç tamamen gitmiş miydi, bilmiyorum, fakat basılı kitabın öleceğine dair tahminler vardı. Açıkça görülüyor ki bu gerçekleşmedi. E-kitaplar bazı açılardan limitlerine ulaştılar ve bu noktada seyrediyorlar. Kişisel yayıncılık (self-publishing) pek sayılamıyor, özellikle de Amazon ve benzeri platformlarda çok daha fazla kitap üretiliyor ama sayılmıyor. Bu kitaplara ISBN verilmiyor, dünya veri tabanlarının parçası değiller çünkü Amazon bütün bu bilgileri kendinde saklıyor. Benim düşünceme göre, daha önce olmadığı kadar fazla kitap daha fazla farklı yollarla üretiliyor. Daha fazla insan okuyor, kitaplarla ve okumayla ilgilenen daha fazla insan var. Dikkat dağıtan şeylerin fazlalığı sorunu hep var, insanların tükettikleri başka şeyler var ama bence genel olarak kitapların durumu çok iyi.
EŞ: Siz pek çok ülkeye gidiyorsunuz. Yayıncılığa dair belli konulardaki yasal düzenlemelerin sektörü desteklediğini görüyor musunuz? Biz Türkiye’de bazı konularda hükümeti bilgilendirmeye çalışıyoruz, örneğin Sabit Kitap Fiyatı konusunun sektör için yararlı olacağını düşünüyoruz. Dünyada hükümetler yayıncılık sektörünü destekliyorlar mı yoksa sektör hayatta kalmak için kendi başına mı bırakılıyor?
JB: Bu da ülkeden ülkeye değişiyor. Bazıları çok destekleyici, örneğin Birleşik Krallık’ta düzenleyicilerle olan ilişkiler çok iyi, yine benzer şekilde olan pek çok başka Avrupa ülkesi var.
EŞ: Sizce bu güçlü ilişkiler yatırımcıları doğrudan olumlu etkiliyor mu?
JB: Evet, öyle çünkü aksi söz konusu olduğunda düşüş görebiliyorsunuz. Kanada telif hakları kanununda 2012 yılında bir değişiklik yapıldı, telif haklarına birtakım istisnalar getirildi ve bu istisnalara “ve eğitim” şeklinde iki sözcük eklendi. Sadece bu iki sözcüğün eklenmesi sonucunda oldukça fazla sayıda Kanadalı eğitim yayıncısı kapandı. Pek çok yabancı eğitim yayıncısı da pazardan çekildi. Yani hükümetlerin bazı kararları yanlış tavsiyelerle alınabiliyor veya bazı hükümet danışmanları, büyük teknoloji şirketlerinin bilginin ücretsiz olmasıyla ilgili birtakım klişelerini, deyim yerindeyse, körü körüne kabul edebiliyorlar. Bu tür şeyler bireysel yaratıcıların ve yayıncıların hayatta kalmak için yeterli para kazanma ihtimallerini çürütüyor. Kanada’da yeni hükümetin 2012’de yapılan hatayı düzelteceğini umuyoruz. Başka örnekler de var, mesela Macaristan’da hükümet eğitim yayıncılığı endüstrisini kamulaştırdı. Artık Macaristan pazarına ürün sağlayan bağımsız eğitim yayıncıları yok. Dış pazara yönelenler var ama Macaristan pazarı kapandı, orada sadece hükümetin ders kitapları üretiliyor. Bu sadece eğitim yayıncılığı veya genel olarak yayıncılık endüstrisi için değil, yayınlama özgürlüğü için de çok tehlikeli. Hükümet propagandası anlamına geliyor, örneğin tarih ders kitaplarında öğrenciler okuduklarını tarih zannediyorlar, halbuki o tarih değil, tarihin sadece tek bir yorumu. Biz bununla mücadele ediyoruz, Eğitim Yayıncıları Forumu yoluyla bu konuda bir şey yapmaya çalışıyoruz. Ama tavsiyelerimizin hükümetlere ulaştığı ve yayıncılar için olumlu farklar yarattığı örneklerimiz de var. Eğitim alanında konu sadece yayıncılar da değil, öğrenciler için en iyi sonuca odaklanıyoruz. Öğrenciler, öğretmenler ve hükümet, aslında tüm toplum. Sonuçta demokrasiyi ve düzeni sürdürmek için eğitimli ve bilgili bir nüfus istersiniz. Yayıncılar bunu yapmaya çalışıyorlar, bazı yerlerde gösterildikleri gibi sadece para kazanmaya çalışmıyorlar. Dünyada en iyi işleyen eğitim sistemlerinde yayıncılar eğitimde sadece ürün sağlayan şirketler değiller, sistemin içinde paydaş olarak yer alıyorlar, mümkün olan en iyi sonuçları almak için hükümetle, öğretmenlerle ve toplumla birlikte çalışıyorlar.
EŞ: Türkiye’de hem biz hem de pek çok başka sivil toplum kuruluşu okuma kültürüyle ilgili çalışmalar yapıyoruz. Biz şu anda Okuma Kültürünü Yaygınlaştırma adlı bir AB projesi de yürütüyoruz. Bu projeye başladığımızdan beri Avrupa’da pek çok ülkenin okuma kültürüyle ilgili endişe ettiğini gördüm. IPA’nın dünyada okuma kültürüyle ilgili bir proje yapması söz konusu mudur?
JB: IPA’nın Kapsayıcı Yayıncılık ve Okuryazarlık Komitesi var. O komitede bu tür veriler üzerinde çalışılıyor. 28-30 Mayıs 2020 tarihlerinde Norveç’te yapılacak olan Yayıncılar Kongresinde okumayla ilgili bir araştırma yayınlayacağız. Oldukça enteresan, örneğin Avrupa’da bazı ülkeler okurların kaybolmakta olduğunu, kitap okumaya vakit ayıran insanların gittikçe azaldığını söylüyorlar. Bazı ülkeler okurların her zaman var olduklarını söylüyorlar. Ya da bazı ülkeler okurların geri geldiklerini söylüyorlar – mesela İspanya bunlardan biri. Tüm bu raporlara bakıyoruz, bu verileri anlamlı şekilde bir araya getirmeye çalışıyoruz.
EŞ: Biz de yakın zamanda bir araştırma yaptık, Kitap Fuarı’nda kısaca açıklayacağız, Aralık ayında raporun tamamını sunacağız. Bu raporu IPA ile de paylaşacağız. Şimdi biraz da Lillehammer’dan bahsedelim, orada neler olacak?
JB: 28-30 Mayıs 2020 tarihleri arasında Norveç’te Lillehammer’da yapılacak olan IPA Yayıncılar Kongresi, konularla ilgili olan herkese açık. IPA’nın internet sitesinden tüm bilgiler edinilebilir. Yayıncılıkla ilgili paneller, söyleşiler, farklı tartışma konuları olan iki tam günlük program. Ayrıca ilk defa sadece eğitim yayıncılığına dair bir tam günlük program da olacak.
EŞ: Bu söyleşi için ve İstanbul’a geldiğiniz için çok teşekkür ederiz.
JB: Benim için bir zevk, ben de çok teşekkür ederim.