Uluslararası PEN Basın Açıklaması – Tam Metin
TÜRKİYE’DE İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ
AÇIKLAMA – PEN INTERNATIONAL
16 Kasım 2012
Uluslararası PEN International Örgütü, Türkiye’deki tutuklu yazar, yayıncı ve gazetecilerin salıverilmesi ve baskıcı yasaların kökten gözden geçirilmesi için çağrıda bulunuyor.
Türkiye’deki tutuklu yazar ve gazeteci sayısı olağandan çok daha yüksek; üstelik birçok yazar, gazeteci ve yayıncı an itibariyle ya yargılanmakta ya da yargılanma ihtimali ile karşı karşıya. Bu kişilerden birçoğunun kovuşturmaya uğrama nedeni, şiddet yanlısı örgütlere üye olduklarına veya bunlara destek sağladıklarına yönelik iddialar. Ancak, biz, PEN International Örgütü olarak, Türkiye’de tutuklu bulunan veya davaları devam eden yazar, yayıncı ve gazetecilerin kayda değer bir bölümünün, yazdıkları veya yayınladıkları metinlerden ötürü hedef alındıklarına, ayrıca Türkiye’deki kapsamı kesin olmayan terörle mücadele yasalarının, devletin işgüzar savcılarının elini güçlendirerek terörist eylemlerle hiçbir somut bağlantısı bulunmayan durumlarda bile dava açmalarına olanak tanıdığına inanıyoruz.
Geçtiğimiz yıl içerisinde PEN International ’in Türkiye’den takip ettiği davaların sayısında kaygı verici bir artış yaşandı: An itibariyle 70’ten fazla yazar ve gazeteci tutuklu; en az 60 gazeteci, yayıncı ve yazar ise yargılanma sürecinde olup yıllarca sürebilecek davalar içerisinde kapana kısılmış durumda.
Türkiye’de yazar, yayıncı ve gazetecilere karşı başlatılan kovuşturmaların sayısında son zamanlarda gözlenen artış, ülkede 1990’lı yıllarda yaşanan durumu hatırlatıyor. Önceki hükümetlerin, ülkenin fazlasıyla geniş kapsamlı olan terörle mücadele yasalarını kullanarak yazarları susturmasına ve ifade özgürlüğünü baskı altına almasına PEN International o zaman da karşı çıkmıştı.
O tarihten bugüne Türkiye, önemli bir siyasî ve iktisadî gelişme süreci geçirdi. Bu süreçte demokratikleşme hız kazandı, sivil güçler askerî güçler üzerinde daha çok denetim sahibi oldu, çalışmaları nedeniyle tutuklanan veya hakkında dava açılan münferit yazar, yayıncı ve gazeteci sayısında ise son zamanlara değin adım adım bir azalma görüldü.
Ne var ki, kovuşturmaya uğrayan yazar, yayıncı ve gazeteci sayısında son zamanlarda görülen bu artış, söz konusu kazanımları gölgede bırakma, hatta aşındırma tehlikesi yaratmıştır.
PEN International ’in özel bir kaygıyla izlediği meseleler şunlardır:
• Bahsi geçen yazar, yayıncı ve gazetecilerin çoğunluğu, Terörle Mücadele Kanunu kapsamında yargılanmış veya yargılanmaktadır. Terörle Mücadele Kanunu’nda geçen suçların tanımı çok geniş olup, bu kanun farklı yargı alanlarında birbirini tutmayan biçimlerde uygulanmaktadır. Dahası, terör ya da şiddet eylemlerinde bulunmamış, bu eylemleri düzenlememiş veya desteklememiş yazar, yayıncı ve gazetecilere karşı kullanılmıştır.
• Tutuklu yazar, yayıncı ve gazetecilerin yüzde yetmişi ya Kürt kökenlidir ya da Kürtlerin siyasî ve kültürel haklarını kazanmasına destek vermektedir. Bu sayıya KCK’ya (Kürdistan Topluluklar Birliği) destek verenlere açılan davayla ilişkili olarak yargılanan en az 36 gazeteci dâhildir. KCK davası kapsamında şu anda 1000’i aşkın insan yargılanmaktadır.
• Terörle Mücadele Kanunu ayrıca, Ergenekon davasına dâhil olan gazetecilere kovuşturma açmak için de kullanılmıştır. Bu gazetecilerden bazılarının dava edilme nedeni, polis ve mahkemeler hakkında haber yapmaktır.
PEN International Örgütü olarak, terörle mücadele kapsamında açılmış davalardan bazılarının, mahkemelerce tahkik edilmesi icap eden eylemler barındırabileceğini kabul etmekteyiz. Bununla birlikte, dava süreçlerinin şeffaf olmaması, kamuyla delil paylaşılmaması ve Terörle Mücadele Kanunu’nun çok farklı biçimlerde yorumlanması gibi koşullar altında, ülke güvenliğine ilişkin yasalar, ifade özgürlüğünü teminat altına alan Türk yasalarının ve uluslararası yasaların açıkça koruduğu eylemleri cezalandırmak amacıyla kullanılabilmektedir.
Terörle Mücadele Kanunu’nun haricinde, ifade özgürlüğünü sınırlayan başka yasalar da ülkede mevcuttur. Bunlara örnek olarak, müstehcenliği, suçu ve suçluyu övmeyi, etnik kökenlere veya dine karşı nefret körükleyen eylemleri yasaklayan kanunlar sayılabilir. Bu yasalardan bazılarının önceki hükümetlerce yürürlüğe konduğu ve bu yasalar kapsamında verilen hükümlerin sayısında son yıllarda bir azalma yaşandığı doğru olmakla beraber, “Türk milletine, Türk devletine, Cumhuriyete ve devlet organlarına hakareti” yasaklayan 301. Madde benzeri düzenlemeler yasal metinlerde mevcut durmakta, böylece istismarın sürmesi gibi bir tehlike yaratmaktadır. İfade özgürlüğünü tehdit eden bir başka unsur da, dijital mecrayı hedef alan yeni düzenlemelerdir.
Geçtiğimiz on yılda yapılmış olan bir dizi yasal reform, ifade özgürlüğünün korunması konusunda küçük çaplı iyileşmeler getirmiştir. Örneğin, 2012 yılının Temmuz ayında yürürlüğe giren Üçüncü Yargı Reformu Paketi çerçevesinde, hakimler artık hapis cezası içermeyen hükümler verebiliyor; yazıları ve yayınlarından ötürü suçlanan ve beş yıla kadar hapsi istenen yazar, gazeteci ve yayıncılara karşı açılan davaları askıya alabiliyor.
Ne var ki, gazetecilerin Terörle Mücadele Kanunu kapsamında hüküm giymeye devam etmesi ve medya yoluyla işlenen suçlardan ancak pek azının askıya alınması yüzünden bu reformların etki alanı oldukça kısıtlı.
Bunlara ek olarak, devlet yapıları ve süreçlerinde geçerliliğini koruyan uygulamalar, tutuklu veya davalı yazar, yayıncı ve gazeteci sayısını artırıyor. PEN International ’in özel bir kaygıyla yaklaştığı konular şunlardır:
• Türk yargı sisteminde sanıklar, dava öncesinde aşırı uzun süreler boyunca alıkonabiliyor. PEN International ’in takip ettiği davalar arasında, dört yıla yakın bir süredir cezaevinde tutulduğu halde hiçbir suçtan hüküm giymemiş yazar, yayıncı ve gazetecilerin davaları da bulunuyor. Bu koşullar, tartışmalı fakat meşru yorumlar yayınladıklarında, kendilerine isnat edilen suçtan akabinde aklansalar bile, uzun bir süre boyunca hapis yatma tehlikesiyle karşı karşıya gelen yazar ve gazetecileri korkutup sindiren bir ortam yaratıyor.
• Davalarının görülmeye başlamasından önce alıkonmayan sanık yazar, yayıncı ve gazeteciler bile yıllarca sürebilecek davalara saplanıp kalma tehlikesi altında bulunuyor. Bu davalardan birçoğu beraat veya ufak para cezaları verilmesiyle sonlanıyor; bu da, Türk kanunlarına göre başlatılan kovuşturmanın temelinin zaten zayıf olduğuna işaret ediyor. Bu davaları açan merci veya kişilerin asıl amacı yazarlara rahatsızlık ve gözdağı vermek, zira aylar veya yıllarca sürüp giden savunma süreçlerinden bezen ve zayıf düşen yazarların durumu diğer yazarlara uyarı niteliği taşıyor.
Sınırları çok gevşek çizilmiş ve tutarsızca uygulanan yasalar kapsamında karanlık yargı süreçlerinde sanık sandalyesinde oturan veya bu süreçler sonucunda cezaevine konan çok sayıdaki yazar, yayıncı ve gazetecinin durumu, ifade özgürlüğü haklarından yararlanmayı arzu eden herkesi etkiliyor.
Türkiye’den pek çok yazar, yayıncı ve gazeteci, yazarların sindirildiği bir ortam yaratılmasından ve birçok yazarın kendi kendisine sansür uygulamasına yol açan bir korkunun doğmasından duydukları kaygıyı Uluslararası PEN International Örgütü’ne bildirmişlerdir. Bu kişilerden pek çoğu, ifade özgürlüğünü teminat altına alan ulusal ve uluslararası düzenlemelerin himayesindeki tartışmalı fakat tamamen meşru görüş ve fikirlerini yayın yoluyla ifade etmekten çekinmektedir. Yaratılmış olan bu iklimin Türkiye’de daha çok çeşitlilik barındıran, daha güçlü ve daha çok sorumluluk sahibi demokratik kurumların ortaya çıkması süreciyle çatıştığı, hatta bu süreci baltaladığı açıktır.
Uluslararası PEN International Örgütü, Türkiye hükümetine aşağıdaki önlemleri alması konusunda çağrıda bulunmaktadır:
• Yazar, yayıncı ve gazetecilerin yargılandığı davalar hemen gözden geçirilmeli, bu kişilerden hiçbirinin kendi ifade ve örgütlenme özgürlüğünden meşru ve barışçıl bir şekilde yararlanması nedeniyle cezaî kovuşturmaya uğramadığı kesin olarak tespit edilmelidir.
• Yasalarca korunan ifade eylemlerinden ötürü tutuklanmış olan kişiler derhal salıverilmelidir.
• Yazar, yayıncı ve gazetecileri dava etmek maksadıyla sık sık istismar edilen Terörle Mücadele Kanunu, bilhassa 6. ve 7. Maddeler, ifade özgürlüğünü koruma altına alacak biçimde köklü bir ıslaha tabi tutulmalıdır. Türkiye’de ifade özgürlüğünün önündeki en büyük engel bu kanundur.
• Ceza Kanunu’nun, siyasî nitelikli meşru görüş ve beyanlara karşı mahkemelerce dava açılması için kullanılan maddeleri tashih edilmelidir.
• Terörle Mücadele Kanunu ve Ceza Kanunu, Avrupa Komisyonu’nun geçtiğimiz dönemde belirtmiş olduğu gibi, “halkı şiddete teşvik etme ile şiddet barındırmayan fikirlerin ifadesi arasında açık bir ayrım” yapmalıdır.
• İnterneti konu alan yasa, ifade özgürlüğüne sınır getirmesi ve yurttaşların bilgiye ulaşma hakkını kısıtlamasından ötürü, Avrupa Komisyonu’nun geçtiğimiz dönemde belirtmiş olduğu gibi, tashih edilmelidir.
• Davanın görülmeye başlamasından önceki alıkonma süreci gereksiz olup, uzun ve bezdirici davalar ile birlikte betaraf edilmeli; zayıf temellere dayanan ithamların yazar, yayıncı ve gazetecileri cezaevine koymak, rahatsız etmek veya korkutmak amacıyla kullanılmasının önlenebilmesi için dava reddetmeye yarayan sıkı yöntemler getirilmeli, böylece Üçüncü Yargı Reformu Paketi’nde iyileştirmeye gidilmelidir.